Taşı uyandıran niyet

Taşı uyandıran niyet

Bazı taşlar eline gelir, ama sessiz kalır.

Sen onu taşırsın, ama hiçbir şey hissetmezsin.

Oysa bir başkasında parlar, parlar, parlar…

Çünkü taş sadece fiziksel değildir.

O, niyete yanıt verir.

Taşın içindeki enerji, bir düğme gibi bekler.

Ve o düğme ancak hakikî bir niyetin dokunuşuyla açılır.

Peki nedir o niyet?

Niyet bir kelimedir, evet.

Ama sıradan bir cümle değil.

İçinde yumuşak bir teslimiyet, sessiz bir istek, ve bazen gözyaşı taşıyan bir ses gerekir.

Bazı kadınlar taşı avucuna alır, bir dua gibi…

İçinden fısıldar:

> “Sadece hakikati görmek istiyorum.”

Taş titrer.

Çünkü bu cümle sahicidir.

Maskesizdir.

Ve taş bilir ki bu çağrı, uykusunu bozacak kadar gerçektir.

Taş uyanmaz, çünkü zaten canlıdır.

Ama senin enerjin ona “buradayım” dediğinde,

o da sana “ben de buradayım” der.

Bu yankı, sadece sözle olmaz.

Niyet, bazen gözle, bazen dokunuşla, bazen sadece yürekle verilir.

Ve o anda taşın içinde bir frekans kıpırdar.

Titreşim başlar.

Görünmeyen bir kanal açılır.

Bir gün taşla çalışırsın ama hiçbir şey hissetmezsin.

Çünkü o gün sadece şekliyle ilgilenmişsindir.

Ama bir başka gün, canın yanarken eline alırsın ve hiçbir şey demeden tutarsın...

O taş, kendiliğinden ısınır.

İşte o zaman “uyandı.”

Taşla bağ kurmak niyettir, ama niyetin kendisi bir kapıdır.

Ve kapının anahtarı şu olabilir:

> “Kendimi taşın taşıdığı bilgiye açıyorum.

Sakladıklarını değil, hazır olduklarımı istiyorum.

Bana değil, içimdeki gerçeğe titreşim yolla.”

Ve sonra sadece sus.

Çünkü taş, kelimeleri değil, kalbin titreşimini duyar.

Bazı taşlar güzellik için alınır,

Bazıları korunmak için,

Ama uyanan taş, kendini sana açar.

Ve o zaman sen de taşırsın ama takı değil — bir sır taşırsın.

Bloga dön

Yorum yapın